“İnsanın yapısı içinde bir motor, dinamo varsa bunun merkezi aşk diyebiliriz” diyorsunuz, bunu anlatır mısınız?
Aşkı yakalamak için bütün yapıp etiklerimizi aşka meze yapıyoruz ama bunu kendimize bile çaktırmıyoruz. İnsan bir başkasının arzusu üzerinden kurulan, onun arzusunun nesnesi olmaya çalışan bir varlık.
Ve her eyleminin içinde bu var. İkili ilişkiler anlamında aşkı tarif edersek Marcel Proust bunu şöyle tarif ediyor, “Sevdiğimiz zaman ayaklarımızın yerden kesilmişçesine aşık olduğumuzu hissetmemizin nedeni onun bizden çıktığını unutmamızdır.” Bir şekilde bizim ötekine atfettiğimiz ondan bize gelmesini istediğimiz şeyi çok iyi tarif ediyor bu.
Bunu neden yapıyoruz?
Çünkü kendimizi bütünlüklü bir yapı olarak görmek için başka ötekiler üzerinden bunu sınıyoruz. Ötekinden arzuladığımız talep ettiğimiz birşey var. O da, kendimizi görmek istediğimiz gibi ötekinin bizi öyle görmesini istemek. İnsanın her eylemi arzuyla açıklanabilir. Bu da ötekinin arzusunun nesnesi olmak. Fakat arzu, doyunca ölür. İnsan aslında ötekinin özgürlüğünü kısıtlamayı arzuluyor. Ve hepimizin bunun izin farklı yöntemleri var. Bir şekilde onun neyi nasıl arzulayacağını dikte etmek istiyoruz. Neticede insan bir başkasının arzusu üzerinden kurulan bir varlık. Aşkın sürmesinin nedeni bunu talep eden kişinin buna çok ihtiyacının olmasıdır.
Peki, flörtün aşkın içindeki yeri nedir?
Flört insan zihninin düşünmeden uyguladığı taktiktir. Kuşku vardır içinde. Kimin kimden ne istediğinin belli olmadığı bir durum, ama bir fantezi vardır hep kafada. Biri adım atar diğeri çekilir. Arzu nesnesine ulaştığında ölür ve aslında flört de tanımlandığında ölür.
Çünkü tanımlanınca flört olmaz. Flörtte fantezi ve tedirginlik vardır.
Olmasını umut ettiğimiz ama olma olasılığından emin olmadığınız bir şey vardır. Karşı tarafı konumlandırınca biter bu. Bir anlamda sevgili olduklarını ilan edince sınırlar getirir bazıları. “Benim sevgilim böyle olur, böyle yapar” der ve ilişkinin bitişini hazırlar. Saygı duymadığınız, merak etmediğiniz biriyle flört edemezsiniz. O kişinin özgürlüğünün olması gerekiyor.
Flörtün olmadığı yerde sevgi, sevginin olmadığı yerde aşk olmaz.
Karşısındakinin sınırlarına saygı duymayan biriyle aşk yaşanamaz. Her şeyi belirleyen saygı.Saygı duymayanlar, “Ben senin benim istediğim gibi beni görmeni ve benim istediğim gibi olmanı istiyorum” diyor.
Terkederken de bunu söylerler. Alt tarafta kendilerini ele verir ve beklediği şeyin insanı ancak eşyaya dönüştürebileceğini bilmez, önemsemezler. Öte yandan o kişinin sandığı şeyi anlasanız ve ona göre davransanız bile o zaman da o gider. Çünkü insan eşya ile flört edemez.
Kaybetme korkusu olanlar bu tarz isteklere boyun eğiyorlar, o zaman ne oluyor?
Terk edilme korkusu olan bir insan karşısındaki insan ne isterse yapar. Buna duygusal ihtiyacı vardır çünkü ve orada da gerilim biter.
Ama ilişki de biter. Çünkü öngörülemez davranışı olan insan heyecan verir. İnsan kısıtlayamayacağı insanlardan kaçıyor, kısıtladıklarını da arzusunu kaybedip terk ediyor. Bu bir dram.
Sevilmeyen biri sevemez deniyor bu doğru mu?
Her bireyin sevilmemeye nasıl tepki gösterdiğini bilemiyoruz. Öngörmek zor ama sevginin girmediği yerde sorunlar oluşur. Ya bağımlı ya tepkisel olur insan. Nasıl seveceğini nasıl sevileceğini bilemez ve kendini gerçekten sevenlere kuşkuyla bakarken sevmeyenlere sevdirmeye çalışır. Sevmeyenden, seven kadın ya da adam yaratmaya çalışır. Bu defektle davranan kişiler kimin ne yapacağını o kadar iyi bilir ki her ortamda o insanları çok iyi tanır ve seçer.
FÜSUN SAKA
//www.instagram.com/fusun.saka/?hl=en
Flörtün Olmadığı Yerde Sevgi, Sevginin Olmadığı Yerde Aşk Olmaz
Yorum Yaz