e
sv
startr en çok ziyaret edilen siteler bir tık uzağınızda

Bağırsaklar İkinci Beyin mi?

494 Okunma — 05 Mayıs 2019 19:53
avatar

StarTR

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Bağışıklık sistemine dair hücrelerin dörtte üçü bağırsaklarımızda bulunuyor. Yeni doğan bebeklerin bağırsaklarında bile annelerinkiyle benzerlik gösteren mikroorganizma karakterleri yer almakta. İşin ilginç yanı ise bağırsaklardaki bakteri türlerinden bazılarının GABA, serotonin, dopamin ve duygularımızı etkileyen asetilkolin üretebilmesi…

Beyin ve bağırsak etkileşiminin araştırıldığı bir çalışmada, farelere antibiyotik verilerek bağırsaklarındaki tüm bakteriler öldürülmüş. Cell Reports’da yayınlanan bu araştırmada, bu farelerin beyninin hipokampusunda normal farelere göre daha az sinir hücresi oluştuğu görülmüş. Yeni beyin hücrelerinin üretimi bozulduğu için buna bağlı olarak farelerin hafızalarında da bozulmalar baş göstermiş. Bu araştırma, sağlıklı bir beyin için bağırsak bakterilerinin önemine işaret ediyor. Görüldüğü gibi gereksiz yere kullanılan antibiyotikler, aynı zamanda bağırsak florasını da yok etmekte ve böylece vücut için yararlı olan bakteriler de ölmektedir. Anlaşılacağı üzere antibiyotikler, rastgele kullanılabilecek ilaçlar değildir. Ufak tefek kırgınlıklarda, halsizliklerde ya da hafif ateşlenme durumlarında hemen antibiyotiklere başvurmamalıyız. Özellikle biz hekimler, bir antibiyotiğin ne kadar geniş spektrumlu ve etkili olursa o kadar çok bağırsak bakterisini yok edeceğini hesaba katmalıyız. Dolayısıyla ufak tefek enfeksiyonlarda güçlü antibiyotikleri reçeteye yazmaktan kaçınmamız gerekiyor.Unutmayınız ki enfeksiyonları ortadan kaldırmak için bakterileri yok ederken diğer yandan vücut savunmasının yapı taşlarından olan bağırsak florasını da ortadan kaldırabilirsiniz. Son yıllarda bizim gibi düşünenlerin çoğaldığını görüyoruz ve antibiyotik kullanımını azaltmaya davet eden kampanya, uygulama ve seminerleri de içtenlikle destekliyoruz.

Beyin ve Bağırsakların Şaşırtan Benzerlikleri…

Beyin ve bağırsaklar sürekli etkileşim halindedir. Bedenimiz içerisinde en bağımsız hareket eden organ olan bağırsakların, beyinden bile daha fazla serotonin ürettiği iddia ediliyor. Vücutta üretilen serotoninin kabaca yüzde 90’ının bağırsaklardan sentezlendiği düşünülmekte. Bu nedenle bağırsaklardaki bir rahatsızlık serotonin eksikliğine neden olabilir. İşte bağırsakların mutlulukla olan büyük ilişkisi de buradan geliyor. Yani kabız ya da ishal olunca kişinin depresyona girmesi boşuna değil, Peki, psikolojimiz bozulduğu için mi bağırsaklarımızın çalışma sistemi bozuluyor yoksa bağırsaklarımız düzgün çalışmadığı için mi psikolojimiz bozuluyor? Anlayacağınız, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan sorusu gibi bir durum bu…

Bağırsaklar, ruh halimizi etkileyen serotonin gibi hormonları üretmenin yanı sıra psiko-aktif maddelere de cevap verirler. Bağırsağın beyne ulaştırdığı sinyaller, beyinden alınan sinyallerden neredeyse 9 kat fazladır. Bağırsak ve beyin kıvrım kıvrım yapılarıyla benzer bir görüntüye sahiptir. Bu sadece görsel bir benzerlik değil, iki organ da aynı doku kümesinden oluşmuştur. Beyin ve bağırsaklar, çeşitli sinirlerle iletişimlerini sürdürürler. Bunlardan en önemlisi vagus siniridir. Vagus, beyin sapından kalın bağırsaklara kadar uzanır ve etkileşimi sağlar.

Bağırsaktaki sinir sistemine, enterik sinir sistemi adı verilmektedir. Bu yapı, 100 milyondan fazla nöronla bağırsak duvarında yer alır. Enterik sinirler, otonom sinir sisteminin kontrolü altındadır. İşleyişi, nörotransmitterler ve reseptörleriyle beyne çok benzer. Bağırsaklardaki bu sinir sistemi, merkezi sinir sisteminden bağımsızdır. Bu da günümüzde birçok bilim adamına, bağırsakların hatta genel olarak karın bölgesinin kendine has bir zekâsı olduğunu ve hissedebildiğini düşündürüyor. Yakın zamanda uluslararası medyada yer alan birçok makale de bu bağlantıya vurgu yaparak işi, “Depresyon bir bağırsak hastalığıdır” deme noktasına vardırdı. Buna tam olarak katılmasam da bağırsakların, bedenin bütünlüğü açısından önemini hafife alamam. Yukarıda yumurta mı tavuk mu diyerek vurgulamak istediğim üzere, ruh halimiz mutlaka bedenimizdeki organların işleyişini etkilemektedir. Ama en yeni bilgilerin ışığında, bağırsakların da çift yönlü bir iletişim kurarak ruh haline etki edebildiğini dikkate almak durumundayız.

Hassas Ruh, Hassas Bağırsak…

Spastik kolon ya da diğer adıyla hassas bağırsak sendromu, sebebi her zaman kolayca bulunamayan ama hastanın yaşamını çok kısıtlayan bir sağlık sorunu. Bu hastalığa sahip kişiler bağırsaklarından yoğun bir rahatsızlık hisseder, gaz ve dışkılama sorunları yaşarlar. Hassas bağırsak hastalarında panik bozukluk, korku, kaygı ve depresyon belirtilerine daha sık rastlanır. Bunun sebebi, tıpkı beynimiz gibi bağırsaklarımızın da hayatımızdaki önemli tecrübelerden yoğun şekilde etkilenmesi gibi gözüküyor. Şiddete maruz kalmak, sürekli korkutucu uyaranlarla karşı karşıya gelmek, bağırsakların hassasiyetini artırıyor. Bu nedenle araştırmacılar, “Karnın hissi” şeklinde tanımlamalarla bağırsaklar ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiye dikkat çekiyorlar.

Bağırsak sağlığı nörolojik hastalıklarda daha da öne çıkar. Mesela Alzheimer ve Parkinson hastalarında kabızlık, sık karşılaşılan bir durumdur. Otizm hastalarının hemen hepsinde çeşitli bağırsak rahatsızlıkları görülmektedir. Hatta son yıllarda edindiğimiz bilgiler, kazein’den ve glüten’den zayıf diyetlerin otizm tablolarında iyileşmeler sağladığını işaret etmektedir.

İhtiyaç Duyduğun Cesaret, Bağırsaklarındaki Bakterilerde Olabilir

Depresyon ve anksiyete konusunda yapılan çalışmalar, beyin bağırsak etkileşimini ortaya koymaya çalışırken bağırsak bakterilerinin de önemine işaret ediyor. Bu konuda yeni bilgiler ortaya çıktıkça insanların bakterilere bakış açıları da değişmeye başladı. Mesela yararlı bakterilerin sağlık üzerindeki önemi anlaşıldıkça probiyotik içeren yoğurtların tüketimi artarken tüm bakterileri öldüren el dezenfektanlarının aşırı kullanımı da azalıyor.

Ruh sağlığına etki eden ve antidepresan gibi çalışan bakterilere psikobiyotikler deniyor. Bildiğiniz gibi, mikroplarla ilgili çalışmalar çoğunlukla fareler üzerinde gerçekleştirilmekte. Bilim insanları artık mikroplara müdahale ederek daha cesur ve utangaçlığını yenip sosyalleşebilen fareler elde edebiliyorlar. İnsanlarla yapılan çalışmalarda da bazı yararlı bakterilerin, endişeyi azalttığı ve beynin işleyişine olumlu etkilerde bulunduğu gözlemleniyor.

Bu noktada beyin kimyasalları üreten bazı yararlı bakterilerin adını anmadan geçmeyelim. Basilus bakterisi dopamin ve noradrenalin, Bifidobakterium bakterisi GABA, Enterekok bakterisi serotonin, Escherichia bakterisi noradrenalin ve serotonin, Laktobasil bakterisi GABA ve asetilkolin üretiyor. Elbette, yüzlerce insanı öldürebilen çok zararlı bakteriler de olduğunu, kişisel temizlik ve gıda hijyenine dikkat etmenin öneminin de altını çiziyoruz çünkü bütün bakteriler dostumuz değil.

Depresyon ve Panik Atak Bağırsaklardan mı Kaynaklanıyor?

Özellikle kentlerde, o kadar çok kişi depresyonla mücadele ediyor ki, biz de artık sık sık depresyon ya da panik atak bulaşıcı mı sorusuna cevap vermeye başladık. Bu soruyu biraz açmakta yarar var. Karşınızda depresif bir insan, varsa ya sizin yüksek enerjiniz onu biraz neşelendirecek ya da siz onun karamsar dünyasından nasibinizi alacaksınız. İlk bakışta tek aktarım yolu bu gibi görünüyor. Oysa çeşitli enfeksiyonlar insanları daha depresif hale getirebiliyor.

Enfeksiyonlar esnasında halsizlik, isteksizlik, iştahsızlık, keyifsizlik, hiçbir şeyden zevk alamama gibi depresif belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtiler hastalığın mevcut yapısından ya da kullanılan antibiyotikler nedeniyle bağırsak florasının bozulmasından kaynaklanmaktadır. O halde enfeksiyonlar bulaşıcı olduğuna göre onların tetiklediği psikolojik tepkimeler de enfeksiyonun olduğu her kişide ortaya çıkabilecektir. Bu yüzden ister istemez sanki psikolojik tablolarda da bulaşıcıymış gibi bir manzara ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca panik atakların nerede ve ne zaman ortaya çıktıkları da her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Atakları incelediğimizde kişilerin mutlu oldukları anlarda bile gelişebildiklerini görmekteyiz. O halde panik ataklar, kişinin anlık psikolojik durumu ile alakalı değildir. Peki, ataklar neden ortaya çıkar? Hastanın hayatını bir kâbus haline çeviren ve kişiye ölümlerden ölüm beğendiren bu ataklar, nasıl oluşmaktadır? Sebeplerin belirsizliği nedeniyle hekimleri şaşkına çeviren panik ataklar için asıl aradığımız suçlu bağırsaklar mıdır? Ve panik atakların gelişimi tümüyle yediğimiz içtiğimiz gıdalarla mı alakalıdır? Bu konu, ciddi ciddi üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Çünkü eğer bu varsayım doğru ise bağırsak florasını koruyarak ya da yeme içme alışkanlıklarını değiştirerek panik atakları önlemek mümkün olabilecektir. Ve bana öyle geliyor ki yakın gelecekte, biz de kliniklerimizde depresyon teşhisi koyduğumuz kişiler için farklı bir beslenme planı çıkartmak durumunda kalacağız.

Belki de panik ataklar için yıllardır aradığımız gizli suikastçı bağırsaklarda saklanmaktadır. Bunu şu anda tam bilemiyoruz. Ancak panik atak hastalarının çevrelerindeki kişilerde de aynı atakların görülmesi, yakın kişilerde benzer beslenme alışkanlıklarının olmasından kaynaklanabilir. Bu nedenle, “Sık sık panik atak geçiren ve hastalığın nedeni ortaya konulamayan kişilerde mutlaka bağırsak flora incelemesi yapılmalıdır” diyoruz.

Probiyotikler Duygu Durumunuzu Değiştirebilir

Bağırsaklarımızdaki bakterilerin beyin ve hislerimizle ilişkisine değindikten sonra önemli bir soru çıkıyor ortaya: Probiyotikleri beslenme listemize daha fazla dâhil ederek ruh sağlığımızı tedavi edebilir miyiz? Örneğin yukarıda bahsettiğimiz gibi panik atakları önleyebilir miyiz? Bunun mümkün olabileceğini söyleyen araştırmalar ve daha önceki satırlarda da söylediğimiz gibi, depresyonun bir bağırsak hastalığı olduğunu savunanlar var. Aynı şekilde annelerinden ayrılmış farelerin yaşadığı stres üzerinde çalışan bilim insanları, farelere verilen probiyotiklerin stres ve kaygıları önlediğini gördüler. Dolayısıyla bir depresyon veya panik atak hastası üzerinden konuşacak olursak probiyotiklerin ruh sağlığını tümüyle düzelteceğini düşünmemeliyiz ama tedaviyi destekleyen bir yönü olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.

Hastalıkların Duygusal Kökenleri

Stres, üzüntü ve yıkıcı travmalar, tüm bedeni etkilemektedir. Bağırsaklar, mide, boğaz, cinsel organlar hatta bedenin her bir hücresi, kendinizi nasıl hissettiğinizden etkilenerek hastalanabilmektedir. Bağırsak konusunda en yaygın bilinen hastalıklardan biri de huzursuz bağırsak sendromudur. Fiziksel ya da duygusal olarak hırpalanan, ağır şekilde zedelenen kişiler, bu hastalığa daha sık yakalanmaktadır. Belki yaşanan acı bir olayın ardından bağırsak florası bozulacak ama kişinin çok da kolay anlaşılmayan bu hastalığına teşhis konulması yıllar sonrasına rastlayacaktır. Kişi, özellikle stresli anlarda şişkinlik, gaz, sıkışmışlık hissi yaşar. Bazı kişilerde ağırlıklı olarak kabız görülürken bazı vakalarda ishal, kimilerinde ikisi birden görülmektedir. Burada ilk önemli nokta, duyguların sindirim sistemimizi etkilediğini bilmek ise ikinci önemli nokta da bozuk bir bağırsak florasının stres ve huzursuzluğa yol açabileceğini anlamaktır. Bağırsaklarında sorun yaşayan kişiler, depresyona daha yatkın hale gelirler. Dolayısıyla tedavi aşamasında diyetlerin yanı sıra antidepresan da kullanılır. Kişi, bağırsaklarında sorun yaşıyorsa bunu ciddiye almalı; tekrar eden gaz, sıkışmışlık hissi hafife alınmadan bir uzmana ulaşılmalıdır. Çünkü ilk etapta herkeste rastlanabilecek gibi duran bu rahatsızlıklar, ileri aşamada, tüm bedeni olumsuz etkileyebilmektedir. Bağırsakların, hastalıklara karşı savunma sistemi konusunda ve bedenin gereksiz gıdalardan arındırılmasında yani toksik gıdaların atılmasında üstlendikleri büyük görev daima akılda tutulmalıdır. Bağışıklık sistemi dediğimiz güçlü mekanizmanın yüzde 80’ini bağırsaklar oluşturmaktadır.

Hatalı beslenme veya ilaç kullanımı gibi nedenlerle, bağırsak florası bozulduğunda; patojen bakteriler ve mantarlar, faydalı bakterilerin yerine geçmeye başlarlar. Bu durumda bağırsakların emilim fonksiyonları bozularak, kan dolaşımına geçmemesi gereken zararlı maddeler ve toksinler dolaşıma katılırlar. Bu zehirli maddelerin ilk etkilediği organ ise maalesef beynimizdir.

Konuyu Bir De Bağırsaklarınıza Danışın

Bağırsakların karar alma sürecinde de etkili olabileceği düşünülüyor. Bu nasıl olabilir derseniz içgüdülerimiz ve sezgilerimiz yoluyla karar alma sürecine katkıda bulunabileceği düşünülmekte. Şöyle ki, bazı kararlarımızı ince eleyip sık dokuyarak daha uzun süreli değerlendirmeler ile alıyoruz. Bağırsaklar ise sahip olduğu sinir ağıyla sezgilerimizin kaynağı oluyor. Bedenimiz, bağırsak bakterilerinden gelen sinyallere paralel olarak geliştirdiği terleme, iğrenme gibi duyusal tepkiler ile günlük yaşamımızın içinde yer alıyor. Yani bir bakıma, bağırsaklar sezgisel kararlarımız yardımıyla seçim yapmamıza yardım ediyor. Elbette, bu konuda açıklanmayı bekleyen pek çok nokta var. Ama bedenin kendi zekâsı o kadar açık ve net ki, olaylar karşısında bedeninizin tepkilerini gözlemlerseniz bir duygusal gerilim sırasında bağırsaklarınızın hemen bir sinyal çaktığını görebilirsiniz. Bu sinyal, kimilerinde bulantı ya da daralma hissi olabileceği gibi aniden ishal olma, günler boyunca kabız gezme veya gaz, geğirme isteği gibi farklı şekillerde de gerçekleşebilir.

İkinci Beynin Sağlığı

Beynimizi ve “ikinci beyin” denen bağırsaklarımızı korumak için önceki bölümde söz ettiğimiz faydalı bakterilere iyi bakmalıyız. Tam 100 trilyon faydalı bakteri, bağırsaklarımızın içinde yaklaşık 300 metrekarelik koruyucu bir tabaka oluşturuyor. Bu yararlı ortamı yaşam biçimimize dikkat ederek koruyabiliriz.

• Biraz yukarıda bahsettiğimiz gibi, gereksiz antibiyotik kullanımı, bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri de öldürerek sağlığımızı olumsuz etkiler. Bu nedenle kulaktan dolma bilgilerle, arkadaş tavsiyesiyle antibiyotik almamak gerekir. Sadece doktorunuzun tavsiyesiyle, onun belirlediği sıklıkta ve dozda, hastalığınıza uygun şekilde ilaç kullanmaya özen gösterin.

• Annelerin çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik, şüphesiz normal doğumdur. Genç anneler doğumdan korkmaları ya da çeşitli estetik kaygılar ile bebeklerini sezaryen ile dünyaya getirmeye karar verebiliyorlar. Oysa sağlık durumu izin veren kadınların normal doğum yapmaları, çocukları için çok daha yararlıdır. Çünkü normal doğumda bebek, annesinden pek çok yararlı bakteriyi alabiliyor. Sezaryen yöntemi ile dünyaya gelen bebeklerde, sindirim ve savunma mekanizmalarının çok daha zayıf olduğu gözlenmektedir. Doğumdan sonra da emzirme konusuna özen göstermek gerekir çünkü anne sütü bebek için önemli bir probiyotik kaynağıdır.

• Beslenme şekli bağırsaklardaki yararlı bakteriler için önem taşır. Sebze, meyve, et ürünleri; turşu, peynir, mümkünse ev yoğurdu, sirke, boza ve kefir beslenme listelerinde yer almalıdır. Doğal ürünler ve fermantasyona yardım eden yiyecekler bağırsak sağlığı için çok yararlı olur. Karbonhidrat ağırlıklı beslenme ise bağırsak florasına zarar verdiği için tercih edilmemelidir.

• Probiyotik kullanımı, başlı başına merak edilen konulardan biri… Probiyotikler, bağırsaklarda bulunan canlı mikroorganizmalardır. Bunlar faydalı bakteriler gibi çalışırlar. Probiyotikleri gıdalardan alabileceğimiz gibi gıda takviyesi olarak eczaneden edinmek de mümkündür. Öte yandan bağırsakları sağlıklı olan kişilere, gıda takviyesi olan probiyotiklerin bir ek fayda sağlamadığını biliyoruz ama bilinen bir zararı da yok. Bu nedenle eğer yeterli probiyotik aldığınızdan emin değilseniz ve bilinen bir hastalığınız yoksa bedeninizi gözlemlemek amacıyla probiyotik takviyesi yapabilirsiniz. Eğer fayda görürseniz probiyotikten yana zengin gıdalara yönelerek ilerlemeniz bağırsaklarınız için en iyi seçim olacaktır.

Not: konu ile ilgili daha fazla bilgi isteyen ‘’Korku Ve Ötesi’’ kitabımızdan yararlanabilir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz

//twitter.com/drmehmetyavuz

www.reemnp.com

Yayın tarihi: 03.05.2019

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI

Sıradaki içerik:

Bağırsaklar İkinci Beyin mi?